CADILAR ÜZERİNDEN YARATILAN KADIN VE BİLİM DÜŞMANLIĞI



CADILAR ÜZERİNDEN YARATILAN KADIN VE BİLİM DÜŞMANLIĞI


Cadı deyince aklımıza süpürgesi olan uçan, çirkin, yeşil yüzlü, yaşlı kadınlar geliyordur. Aklımızda canlandırılan bu figür, aslında bize Hollywood sinemalarıyla ve çizgi filmleriyle zihnimize yerleştiriliyor. Filmler ve çizgi filmler aslında zekâmızla ve gerçeklerle de oyun oynuyor. Peki, gerçekten bize gösterilen cadılık ya daha farklı bir durumsa? Bilgili olmak aslında her dönemde suç sayılabilir. Hala bile yeni bir teori atmak, farklı düşünmek bugün bile garip karşılanıyor ve dışlanıyorken; ortaçağda ölümle burun buruna getiriyordu.  

ORTAÇAĞ GERİCİLİĞİ


Bulgarlar 11.yy zekâsı ve bilgisiyle dikkat çeken bir insan çıkınca .”bu adam tanrıya hizmet etmeye layık.” deyip, boynuna bir ip geçirip ağca asıyor ve çürüyene kadar ağacın üstünde bırakıyorlardı. Bu toplumun yeniye karşı aldığı önlem olarak yorumluyorlardı. Bruno ve Galileo da bu örnekler arasında değerlendirebiliriz.

Ortaçağda kilise tüm yeniliğin önüne prangalar vurarak engellemeye çalışıyordu. Yeniliğin bilimin düşmanı haline gelen kilise engizisyon mahkemeleriyle birçok bilim adamını ölümle tehdit etti. Kalanları da yakarak veya farklı cezalarla öldürdü. Tabi kilise kadını daha geride bir varlık olarak değerlendirdiği için kadının bilimle ve şifa işleriyle uğraşması daha tehlikeliydi. Kiliseye göre zaten cennetten kovulmamıza neden olan kadın günahkârdı. Bilimle ve şifacılıkla uğraşması onu daha da günahkâr yapardı. Kilisenin yakaladığı cadıların hepsi şeytanla işbirliği yapmakla suçlanıyordu.

Yani çoktanrılı dönemin bilge kişisi kabul edilen büyücüler, ortaçağda kilisenin yorumuyla “şeytanın uşağı” cadılara dönüştüler. Önce, bütün aksiliklerin sorumlusu olarak yaratıldılar(!) sonra da engizisyon mahkemelerinde öldürüldüler.

 “Kadının okumuşu cadı olur”


İngilizce “witch” kelimesi, aslında akıllı kadın anlamına gelir ve şifacı kadınlar, bitkisel tedavilerde usta kadınlar olup Avrupa halkı arasında bitkilerin tedavi edici etkisini kullanan ilk doktorlardır.
Kadınlar ilk çağlardan beri aslında toplayıcılıkta ve mutfakta kendini daha ön planda olmuşlardır. Bu da kadınların şifalı otlar konusunda uzman olan kadınlar çıkmıştır. Eczacılığın atası olabilecek büyücüler ve cadıların çoğunluğu toplumu iyileştirmelerinden dolayı sakıncalı bulunmuşlar bu yüzden de dışlanmışlardır. Sadece şifa konusunda kadınların cadılıkla suçlanmalarına neden olmuyordu. Felsefe ve yorum, bilim üretmeleri de kadınların cadılıkla suçlanmaları için yeterliydi.  Düşünen kadın daima kilise için tehlikelidir.

Umberto Eco, Gülün Adı adlı romanında, yedinci bölümde rahip Jorge’nin ağzından Kilisenin felsefesini çok anlamlı bir biçimde dile getirir:

“Kilise kanununun adı Tanrı korkusudur. Halk devamlı korkmalıdır ki Tanrı’nın gölgesi olan Kilise ayakta kalabilsin.”

Engizisyon işte bu amaçla kurulmuştu ve uzun yıllar boyunca görevini hiç acımadan yerine getirdi.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Nutuk Dergisi'ne aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü Dergi ismi kullanılmadan kesinlikle yayınlanamaz.

Yorumlar