Basın Özgürlüğüne Fatiha


-->
Yazan: Akın Atasayan
21 Temmuz 2019

Basın Özgürlüğüne Fatiha

Türkiye'de yazılı ve görsel basın belki de tarihinin en kötü sınavını veriyor.

İzlediğimiz haber kanalları, çoğunlukla haber verme değil, haber vermeme üzerine bir kurgu ile hareket etme eğiliminde, üzerlerinde ki kahredici siyasal baskı ekranların karşısından dahi görünebilecek kadar net.

Varın bi de ekran arkasını siz düşünün.

İktidarın zora gireceği hiçbir haber ya verilmiyor, ya da binbir şekilde yoğurulduktan sonra servis ediliyor.

Biz de herşey yolunda, dünya bizi kıskanıyor, çağ atladık, ekonomik istatistikleri alt üst ettik diye seviniyoruz.

A Haber izleyen biri İsviçre’de yaşadığını sanıyor,

Sokağa çıktığında, markete gittiğinde, pazara çıktığında, benzin alırken ise gerçeklerle yüzleşiyor.

1980 Anayasasının yüzde 94 oy oranı ile kabul edilmesi 'propagandanın' gücüdür.

Adnan Menderes'in darbeciler tarafından asılmasına rağmen halkın bu infaza sessiz kalması hatta onaylaması, 'propagandanın' gücüdür.

Ergenekon davalarında vatansever insanlara hain damgası vurularak hapislere atılması 'propagandanın' gücüdür.

Gece gündüz CHP'ye, İP'ye, SP'ye zillet ittifakı yakıştırmasıyla hain ilan etmek,  buna inanan milyonlarca insanın varlığı da AKP'nin propagandasını gücüdür…ve propaganda, tabii ki basın yoluyla yapılmaktadır.

Maalesef siyasal propaganda da hiçbir kırmızı çizgi, hiçbir ahlak, hiçbir rekabet kuralı yok...

Gelelim basının bu konuda ki rolüne...

Siyasal iktidar; kendisini eleştirebilecek potansiyele sahip kanalların birçoğunu devlet erkinin gücünü kullanarak yıldırmış, gazetecileri, yöneticileri, baskıyla hatta telefonda ağlatarak sözüm ona yola getirmiştir. Direnenleri de ‘milli olmamakla, hain olmakla’ suçlayarak toplum önüne yem olarak atmaktan çekinmemiştir.

Daha dün, Davutoğlu ile YouTube üzerinden program yapan Akif Beki, Yavuz Oğhan ve İsmail Saymaz programdan tam 24 saat sonra yaptıkları programın yayından kaldırıldığını açıkladılar...

Normal şartlar altında gazetecinin muhalifi-yandaşı olmamalıdır. Böyle bir ayrım dahi gazetecilik mesleğine hakarettir. Fakat Türkiye'de gazetecilik bu ayrımla anılır olmuştur.

'Muhalif' gazetecilerin çemberi o kadar daralmıştır ki, sözlerini sadece görsel olarak sınırlı TV kanallarında , yazılı olarak da 1  ya da 2 gazete de yazabilir duruma getirilmişlerdir.

Bu medyaya da halkın bakış açısı iktidar marifetiyle iyiden iyiye şeytan esamesine ulaşmıştır.

Dolayısıyla söyledikleri veya yazdıkları haberler özellikle AKP tabanı tarafından doğru olsa bile suya yazı yazmak gibi etkisizleşmiştir.

Zira Reis'in TV'ye çıkıp, 'Bunlar din nedir bilmez, Bunlar vatan nedir bilmez 'tarzında ki dini ve milli hamaset söylemlerine biat eden azımsanmayacak sayıda bir kitle var...

Yandaş medya ise artık tamamen habercilikten kopmuş, TRT dahil bütün kanallar iktidarın basın bülteni gibi çalışmaya başlamıştır.

Yanlışları farkeden gazeteciler para karşılığı veya işsiz kalma korkusuyla kalemlerini kiralamışlar, doğruları yazamaz duruma gelmişlerdir.

Sonuç olarak; Akıllı gazeteciye değil, dürüst, korkusuz gazeteci ve yazarlara ihtiyacımız var.

Yazımı Mehmet Emin Yurdakul’un şu anlamlı dizeleri ile bitirmek istiyorum,

Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.


Yazarların yazdığı yazılar şahsi görüşleridir. 

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Nutuk Dergisi'ne aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü Dergi ismi kullanılmadan kesinlikle yayınlanamaz.

Yorumlar