- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yazan: Akın ATASAYAN
15 Temmuz 2019
Tarih sahnesinde yerini almış güçlü devletlere bir göz attığımızda, bazı temel oluşumların varlığını görebiliriz.
Bunların en başında günümüzde kullanılan ‘’Derin Devlet’’ sıklıkla kullanılan bir tabir olarak karşımıza çıkıyor.
Peki nedir bu derin devlet?
Neden var?
Gerekli mi?
Kısıtlı imkanlarla bile yüzeysel araştırma yapabilen ortalama bir internet kullanıcısı dahi bu tür bilgilere kolayca ulaşabilir günümüzde…
Hangi devletlerin yazılı hukuk kuralları dışındaki eylemleri ve hangi enstrümanlarla bunları yaptığını çözebilmek çok zor değil…
Gelelim yukarıda sorduğumuz soruların cevaplarına…
Her devletin malum bir veya birden fazla hatta her konuda kanunu tüzüğü yönetmeliği vardır ve devletler bu yazılı hukuka uygun metinlerle yönetilir.
Lakin, Devletin; ülkesini, milletini korumak ve menfaatlerini gözetmesi için bu kurallar ve metinler bazen yeterli olmayabilir.
Yetmediği durumlarda ise karşımıza ister derin deyin…İster karanlık deyin bir başka devlet çıkar….İşte bu devlet, gücünü demokrasiden, sandıktan, seçimden falan da almaz.
Aldığı yer, kurucu irade ve kurucu iradenin oluşturduğu güce dayanır.
Dolayısıyla, seçimle, sandıkla da değişmez….
Günümüz güçlü devletlerin tamamı aslında hukuk devleti olmalarına rağmen ve hatta uluslararası küresel örgütlere bağlı ve kararlarını tanıyor ve anlaşma gereği bağlayıcı hükümlere imza atmış olmalarına karşın görünmez bir şekilde gayri hukuki işler yaparlar…
Bu tarihte böyle idi….Günümüzde böyle ve gelecek te de muhtemelen de böyle olmaya devam edecektir.
Türkiye’de ve dünyada birçok akademisyen, yazar, çizer vs. buna şiddetli bir şekilde karşı çıkmıştır ve hala karşı çıkmaktadır, kim bilir…belki de haklılardır… Fakat ben, devletlerin şeffaf ve tamamen evrensel hukuk normlarına uygun bir şekilde yönetilmesi gerektiğini düşünen bu insanlara hayalperest gözüyle bakıyorum.
İnsan ve devlet varoldukça bu böyle olmaya devam edecektir ve son derece de hayatidir…
Zira yaşam onların istediği kadar masum değildir. Doğada yaşayan bütün canlılar ya avdır, ya avcı…
Hatta avcı olanlar da bir başka canlının avıdır.
Devletler için aynen bu kurallar geçerlidir. Devletler de doğada bulunan bütün canlılar gibi avlanır, avını alt etmek için mücadele eder, tuzaklar kurar.
İşte bu tuzaklar derin devlet aklı ile yapılır, yani kandırır, oyalar, hukuk ve etik tanımaz. Sadece yaşamını devam ettirmek için ne gerekiyorsa onu yapar.
Bu sıkıcı girizgâhtan sonra…
Gelelim bizim memlekete…
Türkiye aslında bu kavramlara çok uzak değildir… Çok eskiye gitmeyelim…
Mit tırları meselesinde, güneye gönderilen yardım malzemesi dolu araçlara yargı marifetiyle bir operasyon yapıldığını hatırlıyoruz değil mi?
Diyelim ki…
1-Uluslararası siyasi ilişkiler ve hukuk kurallarına uygun olmadığından biz bu bölgeye yardım yapamazdık.
2-Fakat ülke menfaatleri açısından yardım yapmalıydık.
İşte sorunun cevabı burda saklı….
Peki madem ülke menfaati var, nasıl yapacaktık?
Yazılı kanunlar gereği meclisten bir karar çıkarıp uluslararası hiçbir devletin tanımadığı Türkmenlere bu yardım nasıl yapılacaktı ?
Ve yapılan yardımı hangi kanuna uyduracak? Hangi uluslararası anlaşmaya dayandıracaktık?
Tabii ki perdenin önündeki devlet aracılığıyla değil, perdenin arkasında ki devlet le yapacaktık…
Ama işler ters gitti… Yargıyı ele geçirmiş bir azınlık ve beraberinde derin devlet aklına, bu aklın en değerli silahı olan istihbarat birimine erişebilen bir örgüt, ülke menfaatine uymayan bir davranış sergileyerek meseleyi ifşa ederek ellerinde bulunan yargı gücü ile müdahale etti…
İşte tam da burada bu örgütün milli olmadığı, bakabilmeyi becerebilenler için bir flash pointtir.
Devletin bu işleri yapacak insanları seçerken ne kadar titiz davranması gerektiğini verilmesi gereken fiziki ve manevi eğitimin önemini anlatmaya gerek var mı bilmiyorum?
Görülen o ki devlet bu işleri yapacak insanları seçme konusunda veya söz konusu doktrin konusunda çok da mahir sayılmaz.
Ayrıca bu işleri yapan insanlar, her ne olursa olsun afişe olduklarında devletleri adına yaptıklarını canları pahasına saklamaları gerekirdi.
Çünkü özellikli olması gereken bu kişilerin, hürriyetlerini bırakın… Canları dahi devletin menfaatlerinden daha kutsal değildir ve asla olamaz.
Ancak ve ancak bu şuur ve vazife bilincinde yetiştirilmiş kurucu aklın hizmetinde olan ‘’neferler’’ ile devletin prestiji ve menfaati korunabilir.
Süper güç olma ideali taşıyan bir devletin en büyük prestij kaybı, istihbarat elemanlarının ifşasıdır.
Dolayısıyla bu personelin güvenilir olması yetmez… Aynı zamanda çelik gibi bir irade ve devletine karşı hiçbir menfaatin ve hiçbir gücün yanında yer almayacak bir vefa ile bağlı olması lazımdır.
İfşa olan bir istihbarat elemanı, savaşta ölü asker gibidir…
Çünkü bütün meselesi gizlilik olması gereken bir kurum çalışanlarının artık tanınıyor olması, görevin bittiği ve personelin artık istihbari anlamda ‘’öldüğü’’ anlamına gelir.
Bütün bunları şunun için anlattım…
Mit tırları durdurulduğunda gözaltına alınan Mit Personeli kimliklerini gizli tutma ile ilgili bir senaryoya hazır olmaları gerekirdi…
Burada da önümüzde iki seçenek var…
1-Ya son derece bir amatörlük var (Ki ben buna düşük bir ihtimal gözüyle bakıyorum)
2-Ya da mit tırlarında gözaltına alınan personel kendilerini durduran derin yapının elemanları olma olasılığı var.
Bu iki seçenek dışında başka bir seçenek yok…
Bütün bu anlattıklarımın tamamında, aslında devletin derin yapısının kurucu irade dışında başka bir iradeye geçme aşamasında olduğunu anlamak zor değil…
Bu geçiş aşamasında ki taraf mücadelesi de yıllardır sürüyor…
Olaylar ise bize kimin daha güçlü olduğu konusunda ipuçları sunmakta…
Şimdilik bu kadar…
Selam ve Saygılarımla
Bu yazı Yazarın şahsi fikirleridir.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder