- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Kaynak: Atlas Tarih Dergisi Mart-Nisan 2020 Sayısı
Sakarya Meydan Savaşı’nın anatomisi
Kaderin değiştiği an
Askeri tarih araştırmacısı Selim Erdoğan, Kurtuluş Savaşı’nın belki de en kritik muharebelerine sahne olan Sakarya Meydan Savaşı ile ilgili hem arşivlerde, hem de arazide uzun yıllara yayılan araştırmalarını kitaplaştırdı.Temmuz 1921’de Kütahya Eskişehir Muharebelerinin bozgunla sonuçlanmasının ardından ordunun yarıya yakın kısmı firar etmiş, ancak buna rağmen geri kalan birlikler cephe gerisine çekilmeyi başardı. Birlikler 23 Temmuz 1921 günü Sakarya Nehri doğusuna geçirilmeye başladı. Burada savunma tertibi alındı ve savaşa devam edildi. Batı Cephesi Karargâhı Sakarya Nehri ile Kızılırmak arasında üç hat belirledi. Sakarya doğusundaki ilk savunma alanı aşılırsa Ovaçay, o da aşılırsa Elmadağ-Ahiboz’daki hatlarda dövüşülecekti. Aslında bu hazırlık Mustafa Kemal Paşa’nın yenilmeyi asla düşünmediğini, stratejisini daha muharebe başlamadan kafasında oluşturduğunun kanıtıdır. Bu satırlar Selim Erdoğan’ın Atlas Tarih’in Kurtuluş Savaşı özel sayısında kaleme aldığı “Ve Millet Canını Namluya Sürer” başlıklı makalesinden. Uzun yıllardır tüm enerjisini Sakarya Meydan Savaşı’nın askeri, siyasi ve coğrafi haritasını çıkarmaya adamış olan askeri tarihçi Selim Erdoğan bu çalışmalarını 2019 sonunda kitaplaştırdı. Selim Erdoğan’la Sakarya Meydan Savaşı hakkında bilinenleri, bilinmeyenleri, unutulanları konuştuk.
İlk olarak niçin Sakarya Savaşı’nı seçtiniz uzmanlık alanı olarak? Sizi bu savaşa ne bağlıyor?
Bunun pek çok nedeni var, ama hepsi birbiriyle bağlantılı aslında. Örneğin, rahmetli büyükbabam Sakarya gazisiydi ve onun anlattığı muharebe anılarıyla büyümüştüm. Sonra bu anlatılanların etkisiyle hep dinlediğim sahaları görmek istedim. Bir yerbilimci olarak araziye çıktığımda kafamın bir yerinde hep “bu mevziler neden burada değil de, burada?” sorusu, ya da tahkim edilen tepelerin muharebelere etkisi konusu dönüp durmaya başladı. Zaman içinde kendim muharebe günlüklerini,
konuyla ilgili literatürü incelemeye başladığımda, Türkiye’de bilinmese de “askeri yerbilimleri” diye bir disiplin olduğunu, harp coğrafyasının muharebelerin tarihinin yazılmasında önemli bir akademik bileşen olduğunu gördüm. Sakarya Meydan Muharebesi sahasındaki kayıp şehitlerin bulunması, yok olmaya yüz tutmuş siperlerin bulunup haritalanmasının fen bilimleri ve sosyal bilimler bütünlüğüyle, yani askeri terminolojiye ve tarih metodolojisine vakıf yerbilimciler eliyle mümkün olduğunu anladım. Bu muharebenin karmaşık örgüsü, izlerin neredeyse silinmiş olması aslında bir bilimsel meydan okumaydı ve ben bu meydan okumayı kabul ettim. 2014’te Sakarya Meydan Muharebesi sahasının milli park olarak ilanı için oluşturulan küçük bir araştırma grubuna gönüllü katılmamla başlayan süreç kendi bilimsel motivasyonunu oluşturdu. Daha önce de Çanakkale, Afyon gibi muharebe sahalarında çalışmıştım, ama burada bağımsız, harp coğrafyası çalışma imkânı buldum.
“Vurgulanması gereken şu: Ankara’nın dibinde yaşanan bu savaş
kaybedilseydi, Anadolu’da bir Türk varlığından söz edilemeyecekti.”
Sizce bir askeri tarihçi niçin savaş coğrafyasını da bilmelidir?Tarihçinin beslendiği yer doğal olarak arşivler. Ancak muharebe gibi uygulaması sahada olan bir konunun tarihini yazacaksanız o sahayı iyi bilmeniz lazım. Muharebelerin cereyan ettiği tepeler, vadiler, mevzi hatlarının bulunduğu yerlerin kaya, ya da toprak nitelikte olması, kısacası fiziki şartlar muharebelerin sonucuna doğrudan etki eden kuvvet çarpanlarıdır. Bu unsurların sonuca etkisini bilmeden, tahkimatların hangi özellikteki zeminde ve neye göre yapıldığını anlamadan, o muharebenin hikâyesi anlatılabilir mi? Mesela neden Türk ordusu Kütahya-Eskişehir Muharebeleri’nde bozguna uğradıktan sonra Sivrihisar-Mihalıççık hattındaki sarp tepelerde durmadı da, Sakarya’nın doğusuna çekilmeyi tercih etti? Bakın coğrafyaya uzak duran, sahaya çıkmayan bir harp tarihçisi için Sakarya Meydan Muharebesi’ni anlatırken “Çal Dağı mevzileri” vardır. Bugüne kadar da hep böyle anlatıldı. Ancak Çal Dağı’na çıkıp baktığınızda bunun sekiz tepeden oluşan
dev bir blok olduğunu, burada sadece kuzey - doğu tepelerinde mevziler olduğunu, bunların da Türk değil, Yunan siperleri olduğunu görürsünüz. Çal Dağı’nda birkaç basit makineli tüfek yuvası dışında Türk mevzii yoktur. Mehmet burada taşların ardında dövüşmüştür. Yani bugüne kadar muharebelerin Çal Dağı bileşeni hep eksik, yanlış anlatılmıştır. Kısacası; coğrafyasını bilmediğiniz bir muharebenin tarihini yazamazsınız. Tarihine vakıf olmadığınız muharebenin de coğrafyasını anlayamazsınız. Muharebe meydanında tarih ve coğrafya ayrılmaz bir bütündür.
Sakarya Savaşı genelde, “vatan-millet-Sakarya” sözü üzerinden hamasi bir içeriğe sahip. Sizce toplum Sakarya Savaşı’nı ne kadar biliyor?
Maalesef bu soruya “neredeyse hiç” şeklinde cevap vermek zorundayım. En sık karşılaştığım tepkilerden biri “ben Sakarya Savaşı’nın Sakarya’da olduğunu sanıyordum” oluyor. Oysa ölüm kalım savaşının geçtiği yer Ankara’ya 70 km mesafede. Ankara’da yaşayıp da burnunun dibinde bu milletin kaderini tayin etmiş bir muharebe olduğunu bilmeyen yüzbinlerce insan var. Çocukluğumuzdan beri, benim kuşağım dahil, hep bu “vatan-millet-Sakarya” söylemiyle yetiştik. Müfredattaki anlatım zaten son derece yüzeysel. Oysa asıl vurgulanması gereken Haymana’nın son kale olduğu, Ankara’nın dibinde Türkün son ocağının savunulduğu ve eğer bu savaş kaybedilseydi Anadolu’da bir Türk
varlığından söz edilemeyecek olmasıdır. “Vatan eşittir millet, eşittir Sakarya” ifadesi doğrudur, ama bu ifadenin içi doldurularak gençlere anlatılmazsa bu şekilde, olumsuz bir klişe olarak kullanılır.
Sakarya Savaşı’nda Fevzi Çakmak’ın doğru öngörülerde bulunarak TBMM ordusunun doğru bir stratejiyle savaşmasını sağladığı söylenir. Bundan dolayı da Soyadı Kanunu çıktığında M. Kemal Atatürk’ün Fevzi Paşa’ya “Sakarya” soyadını önerdiği. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fevzi Çakmak’ın Sakarya’da çok önemli bir rolü olduğu doğrudur. Kaldı ki Damar Arıkoğlu hatıratında Mustafa Kemal Paşa’nın bir dost meclisinde Fevzi Paşa’dan, “İhtiyaç duyulan her yere yetişti. Cepheyi adım adım dolaştı. Boş kaldığı anlarda ise ordunun muzaffer olması için Kuran-ı Kerim okurdu. Bu adam insan değil, adeta bir evliyadır” şeklinde bahsettiğini anlatır. Gerçekten de Mustafa Kemal Paşa Fevzi Paşa’nın cephe ve komuta tecrübesine olan güveniyle Haymana kesimini, yani Yunanların asıl taarruz ağırlığının emir-komutasını ona bırakmış, en kritik anlarda karar vermesi gerektiğinde tümenlerden gelen raporlar yerine Fevzi Çakmak’ın değerlendirmelerine göre hareket
etmeyi tercih etmiştir. Ancak Mustafa Kemal’in Fevzi Paşa ile görüş ayrılığının olduğu, kora kor çekiştiği ve son kararı Fevzi Paşa’ya rağmen verdiği anlar da vardır. Örneğin 21 Ağustos’ta, yani muharebelerden iki gün önce ihtiyatların nerede toplanması gerektiğine yönelik tartışmalarında olduğu gibi. Genelde bir uyum vardır, ama son sözü daima Başkomutan Mustafa Kemal söylemiş, daha sonra Fevzi Paşa da komutanının haklı olduğunu fark ederek verilen emri harfiyen uygulamıştır.
Savunma stratejisini oluşturan da, hedefi belirleyen de Mustafa Kemal Paşa’dır. O keşif sıkıntısı yaşanan dönemde Yunanların güneyden hem kuşatma, hem yarma deneyeceğini fark eden ve ihtiyatları buna göre konumlandıran da Mustafa Kemal Paşa’dır. Fevzi Paşa bu stratejinin en doğru şekilde, en doğru yerinde taktik müdahalelerle gerçekleşmesini sağlayan kişidir. Kısacası, bu zafer tek bir isme mal edilemez, ama eğer böyle bir şey olacaksa bile bu yenilgide de bütün sorumluluğu
taşıyacak olan kişi olmalıdır. Soyadı konusuna gelince; Mustafa Kemal Paşa’nın Soyadı
Kanunu yürürlüğe girince yakın çevresindekilerden muharebelerde etkin rol oynamış olanlara kendileriyle özdeşleşen muharebe topraklarını çağrıştıracak soyadları verdiği bilinmektedir. Cemil Cahit Bey’e “Toydemir”, İzzettin Bey’e “Çalışlar” soyadlarını uygun gördüğü gibi. Fevzi Paşa’ya da bu nedenle Sakarya’yı önermesi olağandır.
Sakarya Savaşı’nın en can alıcı safhası hangisi sizce? Güzelcekale Muharebeleri mi, yoksa Çal Dağ veya bir başkası mı?
Sakarya Meydan Muharebesi süresince pek çok kırılma anı vardır. Aslında Papulas’ın bütün hamleleri Türkkomuta kademesi tarafından doğru zamanda öngörülebilmiş ve karşılık bulmuştur. Güzelcekale Muharebeleri de, Çal Dağı Muharebesi de öngörülmüş, önlemleri alınmış süreçlerdir. Ancak daha muharebelerin başında, henüz savunma dayanımı oluşmamışken, “içeriye doğru
çekilerek düşmanı üzerine çekme” stratejisi oturmamışken yaşanan bir Gedikli Muharebesi vardır ki, bence en kritik süreç, o 25-26 Ağustos günlerinde yaşanmıştır. Henüz ikinci savunma hattına yerleşilemeden, ihtiyatlar bu hatta müdahale pozisyonuna gelemeden Demirözü Vadisi’nden cephenin yarılması tehlikesi ortaya çıkmıştır. 25 Ağustos günü eğer Dadaylı Halit (Akmansü) Bey inisiyatif kullanarak emrindeki 3’üncü Kafkas Tümeni’ni vadiye sürmese, bir karşı taarruzla Yunan 1’inci Kolordusu’na ait alayları Demirözü Vadisi’nin dışına atmasa ikinci savunma hattımızda, savunma stratejimize uygun şekilde mevzilenme ve düşmanı karşılama şansımız olmayabilirdi. Bu karşı hamle orduya o an çok ihtiyaç duyulan bir - bir buçuk gün kazandırmıştır.
Sizce savaşta TMBB ordusunda öne çıkan birlik hangisi? Niçin?
Ben kıtaların hepsinin fedakârca, kahramanca dövüştüğünü biliyorum. Hiçbirini bir diğerinden ayıramam aslında. Ama 190’ıncı Alay’ın mevcudu bir bölüğe düşene kadar Çal Dağı batı yamaçlarını savunması, 57’nci Tümen’in “hızır kıta” olarak her açılan gediğe yetişmesi biraz daha öne çıkar. Fakat 24’üncü Tümen farklıdır. Hiçbir muharebede ön planda değildir. Ama Mangal Dağı’ndan başlayarak iki hafta boyunca en kanlı çarpışmaların ortasında yer alır. Mangal Dağı, Güzelcekale, Çal Dağı muharebeleri; hepsinde kan denizinin ortasında, sessiz sedasız boğuşan Ahmet Fuat (Bulca) Bey’in tümenidir. Muharebelerin sonunda artık mevcudu bir alay bile teşkil edemediği için
lağvedilen bu tümen Sakarya Meydan Muharebesi’nin en çok zayiat veren birliğidir.
“Yunanların Sakarya’da, hatta daha öncesinde Kütahya-Eskişehir’de denedikleri şaşırtma/kuşatma harekâtı asılında gereksizdir”
Sakarya Savaşı’nda General Papulas’ın, ya da Yunan ordusunun stratejisini nasıl değerlendiriyorsunuz?Sakarya Meydan Muharebesi’nde General Papulas’ın bir stratejisinden bahsetmek güçtür. Bu strateji
başta Harekât Şube müdürü Albay Sarıyanis olmak üzere, bir avuç kurmayın fikridir. Papulas bu stratejiye güvenmek ve uygulamak zorunda kalan kişidir. İşin ilginç yanı, 1’inci Kolordu komutanı General Kontoules, ya da 2’nci Kolordu komutanı Prens Andreas gibi kendi komuta kademesi de bu stratejiye asla inanmamış, hep eleştirmiş, ancak bu harekâttan da General Papulas’ı sorumlu tutmuşlardır. Tanımadıkları bozkırda tümenlerini 250 km yürüterek Sakarya boyuna getirdiklerinde zaten asker perişan durumdadır. Bunun üzerine, şaşırtma harekâtını daha da abartarak, on binlerce askeri taarruz sabahı da tuhaf kavislerle ortalama yirmişer kilometre yürütmüşlerdir. Taarruzu Tuz Gölü’ne yaslanan güney kanattan yaparak tüm ikmal yollarından uzaklaşmış, kalanların
da güvenliğini tehlikeye atmışlardır. Yunanların Ankara Harekâtı her aşamasıyla büyük ve gereksiz
bir maceradır. Papulas da daha harekâtın başından beri bunu bilmektedir.
Sizce TBMM ordusu genelkurmayı Büyük Taarruz’un planını hazırlarken beklenmeyen yerden taarruz etmek anlamında Yunan ordusunun Sakarya Savaşı stratejisinden etkilenmiş olabilir mi?
Yunanların Sakarya’da, hatta daha öncesinde Kütahya-Eskişehir’de denedikleri şaşırtma/kuşatma
aslında son derece gereksiz bir harekâttır. Asker mevcudu da, silah donanımı da Türk ordusunun iki katıdır ve cepheden, ikmal yollarından uzaklaşmadan kararlı şekilde yapılacak bir taarruzla sonuç almaları işten değildir aslında. Onlar her iki muharebede de güçlerini anlamsız şekilde bölmüş, yormuştur. Oysa Türk ordusunun Büyük Taarruz’da baskından başka bir şansı yoktur. Taarruz edenin müdafaaya göre belirgin bir üstünlüğü olmaması halinde cepheden taarruz kumar olur. Bu nedenle Yunanları kuzeyden taarruz edecekmiş gibi şaşırtarak gizlice güneye, Afyon karşısına kaydırılan kuvvetlerle baskın taarruzla sonuç aranmıştır. Bu harekâtın başarılı olmasından da anlaşılacağı üzere, o süreçte olması gereken, zorunlu strateji budur. Sakarya’dan esinlenilmiş olduğu söylenemez.
atatürk
bilinmeyen tarih
İsmet İnönü
kurtuluş savaşı
Kuvayı Milliye
milli mücadele
milliyetçilik
tarih yazıları
Tekâlif-i Milliye
türk
ulusal egemenlik
Yunanistan
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder