Modernleşme Sürecinde Kadın Hareketi

Modernleşme Sürecinde Kadın Hareketi

 Oğuz Köseler

9 Eylül Üniversitesi Tarih

            Giriş

 

         Osmanlı Devleti, esasında tam anlamıyla 19.yüzyıla gelindiğinde batıyı örnek alarak modernleşme aşamasına girmişti. Modernleşmeyi elzem kılan bilhassa en önemli eksiklik askeri ve teknolojik yetersizlikler olmuştur. Batı’daki gelişmeleri takip eden Osmanlı, Karlofça antlaşmasından itibaren “Neyi yanlış yapıyoruz? Neyi doğru yapıyorlar?”[1] gibi sorularla  kıyaslama yapmaya başlamıştı. II.Mahmut ile birlikte bu sorular “Devleti nasıl kurtarırız?” endişesiyle ıslahatlara gerek duyan bir hal aldı.19.yüzyılda başlayan bu ilerleme ve dönüştürme önce orduda ve dolayısıyla devlet kurumlarında başlamış, akabinde yapılan değişimler topluma sirayet etmiştir. Bu bağlamda toplumsal ve kültürel değişimlerle ivme kazanan kadın hareketi, Senedi İttifak ve Tanzimatla girilen modernleşme sürecinde başlamıştır. Dolayısıyla Batı etkisiyle ivme kazanan toplumsal, kültürel değişim ile kadın hareketi de Batı kökenli bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Kadınların tarihin erken zamanından beri kimi bireysel hakları için mücadele verdiklerini biliyoruz. Kamusal alandaki eşitlik talepleri ise “birinci dalga” feminist hareketinin ortaya çıkışıyla beliriyor. Bu açıdan, Kadın hareketleri ve feminist hareketler, 19.yüzyıl sonu ve 20.yüzyıl başlarında kamusal ve kişisel eşitlik talepleri ile yola çıktılar. Ulus-devletlerin vaadi olan ‘eşit yurttaşlık’, dolayısıyla yurttaş tanımlarına kadınların da dahil edilmesi taleplerini sesli bir şekilde söylemeye başladılar. Bu yüzden ‘birinci dalga’ olarak tanımlanan feminist hareket ‘eşitlikçi feminizm’ olarak da tanımlanır.[2] İlk etaptaki talepler arasında eğitim hakkı, ev dışında çalışma ve oy hakkı gibi kamusal alanda görünür olmaya dair talepler vardı. Batı’da ortaya çıkan kadın hareketleri ve talepleri dalga dalga dünyadaki diğer yerlere de yayıldı ve Osmanlı İmparatorluğu da bundan nasibini alarak eş zamanlı olarak bu gelişmelerden etkilendi.[3] Bu noktada Etkileşim süreci ve gelişmelere giriş yapmadan Meşrutiyet öncesi dönemde kadının durumuna bakmakta fayda var. Dilerseniz şimdi bunları inceleyelim.

 

            Meşrutiyet Dönemi Öncesi Kadın’ın Durumu ve Hakları

 

            Eski Türk tarihine bakıldığı zaman kadının saygın bir varlık olup, önemli konumda bulunduğunu, miras ve mülkiyet edinme hakkına sahip olduğunu görebiliriz. Ayrıca siyasi ve askeri güce sahip olabildiklerinden bahsetmek son derece mümkün. Dolayısıyla kadın o dönem toplumunda belirli bir statüye sahipti. Fakat Osmanlı Devleti ilk zamanlarından itibaren kadınlar toplum hayatından uzaklaşmaya başlamıştır. Selçuklular ve İslamiyet öncesi dönemde sahip olduğu statü ve haklardan, Osmanlı döneminde söz etmek pek mümkün değildir. Bilhassa Osmanlı Devleti’nin Gerileme Dönemi, Türk kadınının statüsünü olumsuz yönde etkileniş, kadın için ev, bir hapishane haline gelmiş, miras hukuku ve mahkemelerde tanıklık konularındaki geleneksel haklar yok edilmiştir.[4] Osmanlı Devleti’nde kadınların içinde bulundukları durum Tanzimat’tan sonra tartışılmaya başlanmış ve kötü şartların değiştirilmesi için gayret sarf edilmiştir. Bu dönemde Batılı devletlerin Osmanlı Devleti üzerinde etkisi artmış, Batı örnek alınarak bazı reformlar yapılmıştır. Avrupalılarla münasebetler ilerledikçe moda ve ecnebi adetleri ilk kez erkekler tarafından benimsenmiş, sonrasında ise Türk kadınları arasında hızla yayılmıştır.[5] Kadın haklarını savunan, kadınların bilinçlenmesini amaçlayan ya da güncel konularda kadınları aydınlatan pek çok dergi ve mecmua da yayınlanmaya başlamıştır. Bu yayınlarda kadınlara öğrenim hakkı, çalışma olanakları verilmesi, çok eşliliğin önlenmesi ve kadın erkek eşitliği gibi konular ele alınmıştır. Bu yayınların da etkisiyle kadınlar eskiye oranla sosyal ve ekonomik hayata daha fazla katılmış, Tanzimat’a kadar belirli bir mesleği olmayan, çamaşırcılık ve bohçacılık gibi işler yapan kadına çalışma hakkı tanınmıştır. Bu dönemde eğitimli Türk kadınının sahip olduğu ilk resmî meslek öğretmenlik olmuştur. Diğer yandan küçük gruplar halinde cemiyetler kuran ve bu cemiyetler vasıtasıyla seslerini yükselten kadınlar, az da olsa siyasetle ilgilenmeye başlamışlardır.[6] Sonuç olarak Tanzimat ile yeni bir döneme girilmişti. Tanzimat Fermanın’da kadınlara dair özel düzenlemeler yoktur. Ancak dönemin getirdiği yenilikler ve gelişmeler dolaylı olarak Osmanlı kadınını da etkilemiştir. Kadınlar toplumsal hayatta daha görünür olmaya başlamış ve kendi konumlarını sorgulamışlardır.[7]Dolayısıyla bu dönem Osmanlı toplumunda kadın yavaş yavaş statü yükselmeye başlamıştır. Nitekim Batı’da kadınların hukuki statülerinde yaşanan gelişmelerin Osmanlı Devleti’ne yansımaması düşünülemezdi. Diğer yandan kadın hareketlerinin artık örgütlenmeye başladığı da su götürmez bir gerçektir.

 

 Tanzimat Sonrası Kadın Hareketi

 

            Bu noktaya kadar bahsettiğimiz üzere III.Selim ve II.Mahmut ile beraber başlayan Osmanlı modernleşmesi Tanzimat, Islahat fermanlarıyla devam ederek, II.Meşrutiyet döneminde belirginleşmiştir. Bu döneme kadar karanlık bir dönem yaşayan Osmanlı kadınları, gelişmelere paralel olarak mevcudiyetlerini göstermeye başlamışlardır. Siyasi, toplumsal ve kültürel değişme Osmanlı kadınının konumuna da yansımış, tam anlamıyla kadın devrimi II.Meşrutiyet ile beraber karşımıza çıkmaktadır. Meşrutiyetle beraber oluşan özgürlük ve eşitlik ortamında kadınlar örgütlenerek haklarını aramaya başlamışlardır. Bu dönemde kadınlar, dönüşümlere paralel olarak statülerinde değişiklik yapılması yönünde taleplerini gündeme getirmiştir. Kadınlar taleplerinin gerçekleştirilmesi için çok sayıda dernek kurmuş, konferanslar düzenlemiş ve dergiler çıkarmışlardır. Bu bağlamda kadınlar artık her alanda giderek daha fazla hak istemeye başlamışlar ve bilhassa kadın-erkek eşitliğini savunmuşlardır. Çakır’ın anlattığına göre; bu dönemin kadın ve erkek aydınlarının en önemli isteği, kadının da erkekler gibi eğitim hakkından yararlanması olmuş ve II.Meşrutiyet’ten sonra kadınlara tanınan eğitim hakkının sınırları daha da genişletilmiştir. Eğitimde amaçlanan değişiklikler, eğitimin yaygınlaştırılması, ilköğretimin zorunlu ve parasız olması, eğitim birliğinin sağlanmasıdır. Ders programında yapılan yeniliklerle de eğitimin dinsel-geleneksel yüzü değiştirilmeye başlanmıştır.[8] Osmanlı kadınlarının kendini ifade etmede, mücadelesinde en önemli etken basın kanalıyla, kadın dergileri aracılığıyla gerçekleşmiştir. Kadın dergileri, her kesimden kadının sesi olarak taleplerini iletmede önemli işlev görmüştür. Bu dergilerden ilki 1869’da Terakki-i Mukadderat adıyla çıkan dergidir. İlerleyen zamanlarda farklı isimlerle bir çok dergi de yayın hayatına başlamıştır. Hanımlara Mahsus Gazete bu yayınlar arasında önemli bir yere sahiptir. Bu derginin en önemli özelliği 13 yıl boyunca (1895-1908) toplam 604 sayı olarak çıkan en uzun sürekli kadın dergisi olmasıdır.[9] Ayrıca ilk Türk kadın roman yazarı sayılan ve ünlü tarihçi Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı olan Fatma Aliye’nin bu dergide yazması da dergiyi önemli hale getirmiştir. Avcı’nın aktardığına göre; Fatma Aliye’nin öncülüğünü yürüttüğü dergi, kadın haklarını geniş bir çerçevede savunan ilk yayın organı olmuştur. Bir aile dergisiyle kadın dergisi arasında bir uzlaşma niteliği taşıyan bu yayın, aile sorunları ve İslam, İslam ve moda arasında köprüler kurmuş, feminizmi de Batı feminizmine alternatif bir anlayışla benimsemiştir. Fatma aliye, makale ve romanlarında kadınlarla ilgili sorunları açıkça dile getirmiştir. Bu yönüyle Osmanlı İmparatorluğu’nda kadın sorununu romanlarında tartışan ilk Müslüman Türk kadın romancı olmuştur. O zamana kadar kadınlarla ilgili problemler sadece erkeklerin tartıştıkları bir alan iken ilk defa Fatma Aliye, romanları ile daha önceki Osmanlı romanlarında çizilen kadın tipine alternatif örnek bir kadın tipi ortaya koymuştur.[10] Diğer yandan Zihnioğlu’na göre; “eğer Osmanlı feminizmi adı altında bir düşünsel ve eylemsel etkinlikten söz edilebiliyorsa, bu oluşumun en önemli düşünürü Fatma Aliye’dir”.[11]  

 

            Ahmet Cevdet Paşa’nın Fatma Aliye’den küçük olan diğer kızı Emine Semiye de dönemi içerisinde dikkatleri üzerine çeken etkili bir kişiliktir. Emine Semiye, kadınlığın değersizleştirilmesine karşı ideolojik mücadele de Fatma Aliye’den daha keskin bir çizgi tutmuştur. Semiye’ye göre kadın ile erkek arasında zekâ bakımından bir fark olmamakla beraber erkekler, kadın hareketlerine karşı “baskıcı çevreleri” oluşturmuş ve bazı iltifatlarla kadını uyutup, kadınların dirilmelerine engel olmuşlardır.[12] Kanımca Emine Semiye devrine göre oldukça farklı bir söylemle kadınların erkeklerle eşit, hatta onlardan zekâ, maneviyat ve şefkat yönünden daha yüksekte olduklarını söylemiş, kadınları erkeğin gölgesi haline getirmek isteyenlere meydan okuyan bir tavırla haklarını almak için çağdaş Türk kadınının elinden geleni yapacağını belirtmiştir. Dolayısıyla kadın hareketini başlatan Fatma Aliye ve Emine Semiye dönemin önde gelen bürokratlarından Ahmet Cevdet Paşa’nın çocukları olduğu için, bu sayede aldıkları yüksek eğitimin verdiği avantajla, kadın hareketlerinin başlamasına ve ilerleyen zamanda ki akımlarına öncü olmuşlardır. Kadın hareketinin bahsedilmesi gereken öncü isimlerinden bir diğeri de Halide Edip Adıvar’dır. Batılı çağdaş kadınlarla Türk kadınının eşit haklara sahip olması için mücadele veren Adıvar, II.Meşrutiyet sonrası dönemin kadın liderlerinden biri olmasıyla dikkat çeker. Kadın ile erkek arasında eşitlikten söz etmenin zor olduğu bir dönemde yazdığı makalelerle kadın hareketine yön vermiş ve dikkatleri üzerine çekmiştir. 1908’de Tanin’de yazmaya başlayan Adıvar, makalelerinde kızlar için okullar açılması gerektiğini kuvvetli, sert fakat güzel bir dille ifade etmiştir.[13] Buraya kadar kısaca değindiğimiz üzere Osmanlı kadınlarının kendilerini ifade etmeleri, tanıtmaları ilk kez basın kanalıyla mümkün olmuştur. Öte yandan kadınların ilk kez bir araya gelerek örgütlenmeleri de yardım dernekleri sayesinde gerçekleşmiştir. Basın yoluyla dergiler kadınların kendilerini birey olarak ifade etmelerini sağlarken, kurulan dernekler de bu bireysel talepleri örgütlü birliklere dönüştürmüştür. Kadınların hak mücadelesinde ve sorunların çözümünde önemli işlevler gören yardım amaçlı derneklerden başlıcaları şunlardır; “1898’de Selanik’te Emine Semiye’nin kurduğu ‘Şefkat- Nisvan’, yine Selanik’te 1908’de kurulan ‘Osmanlı Kadınları Şefkat Cemiyet-i Hayriyesi’ “. Tüm osmanlı kadınlarına açık olan bu derneğin amacı kimsesiz kadınlara ve onların çocuklarına yardım etmektir.[14]  Aynı zamanda II.Meşrutiyet ile birlikte yardımın ötesinde kadının eğitimine önem veren, çalışabileceği iş yerleri açmayı amaçlayan ve böylelikle kadının geçim sorununa çözüm arayan dernekler kurulmuştur. Ayrıca kadınların kamusal alana çıktıklarında erkeklerden bazı konularda eksik kalmalarını engelleyecek “kültür amaçlı dernekler”, ülke sorunlarına çözüm bulmayı amaçlayan dernekler, feminist kadın dernekleri, ülke savunmasına yönelik kadın dernekleri, kadınların siyasal partiler kurmalarını amaçlayan dernekler de kurulmuştur.[15] Şüphesiz ki gerek basın kanalıyla verilen mücadele, gerek dernekler aracılığıyla gelişen sosyal, toplumsal dayanışma, kadınlar arasında müthiş bir atılıma ve mücadeleye sahne olmuştur. Bu süreçte kadın hareketini törpüleyen, mücadelenin gelişme alanı bulmasına yol açan, dolayısıyla önem teşkil eden faktörlerden biri de muhafazakar kesimin tepkileridir. Bu dönemde Müslüman kadınlar arasında başlayan değişim hareketleri, muhafazakar kesimin dikkatini ve eleştirilerini üzerine çekmiştir. Muhafazakar çevre, erkeğin doğuştan kadından üstün olduğunu, kadına hiçbir fayda sağlamadığını ileri sürmüş; hatta o dönemde savaşlardaki yenilgilerin sebebini toplumun gittikçe Batılılaşma adına yozlaşması olduğunu savunmuşlardır.[16] Kaplan’ın aktardığına göre; “Halk arasında tepkileri azaltmak, moral bozukluğunu gidermek amacıyla kadın kıyafetlerinde sınırlamaya gidilmiş, çarşaf boylarını belirlemek üzere komisyonlar kurulmuştur. Kadınların Avrupa modasına uygun kıyafet ve mal satan mağazalara girmemeleri, Müslüman kadınlara yaraşır şekilde giyinmeleri, arabada dahi peçelerini örtmeleri, çarşafların rengi, peçelerin kalınlığı, ayakkabıların biçimini belirleyen ve Müslüman ailelerin Avrupalı mürebbiye tutmalarını yasaklayan çeşitli fermanlar çıkarılmıştır”.[17]

 

            Bu aşamada protestolara ve baskılara karşı, kadın hareketi giderek kendini göstermeye, gelişmeye ve çevre bulmaya başlamıştır. Bilhassa Genç Osmanlılar ve Jön Türk çevreleri kadın hareketine karşı duyarsız kalmamıştır. Kadınların durumu dönemin ünlü yazarlarıyla birlikte sayısız roman, piyes, şiir ve felsefi yazılara konu olmuştur. Namık Kemal, Şinasi, Ali Suavi, Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet ve Tunalı Hilmi kadın haklarını savunan yayınlarda bulunmuşlar ve böylece kadınları ilgilendiren problemler üzerinde ciddi tartışmalar açmışlardır. Yine bu dönemde Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halit Ziya Uşaklıgil gibi yazarlar da çok kadınla evlenmeyi ve tek yanlı boşanmayı eleştirmişlerdir.[18] Bütün bu çabalar neticesinde gelinen noktada, Osmanlı tarihinde kadının hukuki statüsünün ve aile hukukunun düzenlendiği ilk hukuki metin olan Aile Hukuku Kararnamesi 1917 yılında yürürlüğe girmiştir.[19] Kararname dini esaslara dayanmakla birlikte, aile hukukunda kısmen devletleştirme ve laikleştirmeyle ilgili hükümler getirmiştir.

 

 

 

            Sonuç

 

            Ortaçağ’ın sonlarından itibaren Batı’da meydana gelen değişim ve dönüşüm süreci kadının toplum içerisindeki rolünün değişmesinde mihenk taşını oluşturmaktadır. Batı’da yaşanan çok yönlü değişim ve dönüşüm süreci, doğal olarak onunla aynı zaman diliminde yaşayan diğer toplumları da etkilemiştir. Bu noktada Osmanlı toplumunda başlayan modernleşme sürecinde askeri, sosyal ve toplumsal dönüşümler karşımıza çıkmaktadır. 19.yüzyıla kadar dış dünyaya kapalı olan Türk kadını, Tanzimatla beraber hareketlilik yaşamaya başlamıştır. Başlangıçta kadın haklarına gösterilen zayıf ilgi, kadınlar arasında Batılılaşma hareketlerinin artması ve eğitim seviyesinin yükselmesiyle birlikte kuvvet bulmaya başlamıştır. Bu açıdan özgürlük ve eşitlik ortamını getiren II.Meşrutiyetle beraber kadın hareketinde dev adımlar atılmış, dolayısıyla bu hareket hız kazanmıştır. Türk kadınına Meşrutiyet döneminde yaşanan gelişmelerle eğitim, çalışma hayatına girme, miras gibi konularda erkeklerle eşit haklar tanınmış, aile hukuku kararnamesiyle de evlilik, boşanma gibi konularda kazanımlar sağlanmıştır. Başlatılan dönüşümde ve mücadelede Fatma Aliye, Emine Semiye, Halide Edip Adıvar, Afife Jale, Ulviye Mevlan gibi öncü, kudretli isimler  şüphesiz ki  büyük önem arz etmektedir. Gerek yazdıkları makaleler, gerek kaleme aldıkları romanlar, gerekse de kurdukları cemiyet ve dernekler vasıtasıyla mücadelelerini özgür ve hür bir şekilde yürütmüşlerdir. Cumhuriyet döneminde vuku bulan gelişmelere temel noktayı oluşturan bu faktörler yadsınamaz. Bu bağlamda sonuç olarak kadın hareketinin başladığı bu süreç, kuşkusuz  tarihimizde önemli adımların atıldığı bir dönem olmuştur.

PDF olarak görmek ve indirmek için

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Nutuk Dergisi'ne aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü Dergi ismi kullanılmadan kesinlikle yayınlanamaz.


Kaynakça

 

Kitap

 

Çakır, Serpil, “Osmanlı Kadın Hareketi”, Metis Yayıncılık, İstanbul 2016.

 

Doğramacı, Emel, “Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 1997.

 

Kaplan, Leyla, “Cemiyetlerde ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını”, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1988.

 

Lewis, Bernard, “Hata Neredeydi?”(Çeviren:M.Murtaza Özen), Kronik Kitap, İstanbul 2020.

 

Makale

 

Avcı, Müşerref, “Osmanlı Devleti’nde Kadın Hakları ve Kadın Haklarının Gelişimi İçin Mücadele Eden Öncü Kadınlar”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı:55, Ocak 2016.

 

Cem, Çiçek, Atıl, Aydın, Selçuk, Yağcı, Bülent, “Modernleşme Sürecinde Kadın: Osmanlı Dönemi Üzerine Bir İnceleme”, Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:6, Sayı:9, 2015.

 

Özkiraz, Ahmet, Arslanel, M.Nazan, “İkinci Meşrutiyet Döneminde Kadın Olmak”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, Cilt:3, Sayı:1, 2011.

 

Yürüt, Berna, “Tanzimat Sonrası Osmanlı Kadın Hareketi ve Hukuki Talepleri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Özel Sayı, 2017.

 

İnternet Sitesi

 

https://tr.boell.org/tr/2017/09/18/osmanlidan-turkiye-cumhuriyetine-kadin-hareketi (Son erişim tarihi: 11 Haziran 21:26).

 

 


[1] Lewis, Bernard, “Hata Neredeydi?(Çeviri:M.Murtaza Özen)”, Kronik Kitap İstanbul 2020, s.35.

 

[3] Çakır, Serpil, “Osmanlı Kadın Hareketi”, Metis Yayınları İstanbul 2016, s.25.

 

[4] Doğramacı, Emel, “Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü”,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları İstanbul 1997, s.133-135.

[5] A.g.e,(Doğramacı, Emel), s.11-12.

 

[6] Avcı, Müşerref, “Osmanlı Devleti’nde Kadın Hakları ve Kadın Haklarının Gelişimi İçin Mücadele Eden Öncü Kadınlar”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, s.6.

 

[7] Yürüt, Berna, “Tanzimat Sonrası Osmanlı Kadın Hareketi ve Hukuki Talepleri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 2017 Özel Sayı, s.377.

 

[8] A.g.e,(Çakır, Serpil)

[9] A.g.e,(Çakır,Serpil), s.27.

 

[10] A.g.e,(Avcı, Müşerref), s.234-235.

 

[11] Cem-Çiçek-Atıl, Aydın-Selçuk, Yağcı, Bülent, “Modernleşme Sürecinde Kadın:Osmanlı Dönemi Üzerine Bir İnceleme”, Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, s.279.

 

[12] A.g.e,(Çiçek, Aydın, Yağcı), s.280.

 

[13] A.g.e,(Doğramacı, Emel), s.61

[14] A.g.e,(Çakır, Serpil), s.43.

 

[15] A.g.e,(Çiçek, Aydın, Yağcı), s.281.

 

[16] A.g.e,(Avcı, Müşerref), s.231.

 

[17] Leyla Kaplan, “Cemiyetlerde ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını(1908-1960)”,Atatürk Araştırma Merkezi, s.27.

 

[18] A.g.e,(Avcı, Müşerref), s.232.

 

[19] Özkiraz, Ahmet, M.Nazan Arslanel, “İkinci Meşrutiyet Döneminde Kadın Olmak”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, s.5.

Yorumlar