TAVLANIN BİLİNMEYEN FELSEFESİ



TAVLANIN TARİHÇESİ
Tavla iki kişi ile oynanan en eski masa oyunlarından bir tanesidir. Belki de ülkemizde en çok oynanan oyunlardan biridir tavla, hepimiz oynarız neredeyse. Ama tavlanın hikâyesi de ve felsefesi aslında çok özeldir. Tavlanın içinde bir felsefe yatmaktadır. Anlatılan rivayetlere göre Hint imparatorunun Pers imparatoruna hediye olarak bir satrançla başlar her şey ve bir de mektup gönderir. Satrancında nasıl oynandığını anlatan bir bilgi vermeyerek, mektupta satrancın bir imparator oyunu olduğunu yazar.
Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyorsa
O kazanır.
İşte hayat budur...
Pers İmparatoru dönemin en âlim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint İmparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayı icat eder ve imparatora sunar.
Evet, kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyorsa
O kazanır.
Ama biraz da şanstır.
İşte hayat budur...

Tavlada, 4500'den fazla hamle ihtimali bulunduğundan oyunda ustalaşmak zamanla ve oyunun çok oynanması ile sağlanmaktadır. Ancak zarın şansı simgelemesinden dolayı şans faktörü de kendisini hissettirmektedir. İcat edilen oyun satranç gibi strateji oyunudur. Satranç çok iyi stratejiler, gözlem ve ileri görüşle ilgili bir oyundur fakat tavla aynı özelliklerin yanında şans faktörü de çok etkilidir. Aynı hayat gibidir çok iyi stratejiler kurulsa dahi şans faktörü tüm stratejileri değiştirebilir ve hatta yenilgilere sebep olabilir.  
TAVLANIN FELSEFESİ
Bilindiği kadarı ile, 1400 yıl önce İran Şahı (Pers İmparatoru) Nevşiyan ’ın baş veziri Büzur Mehir tarafından geliştirilmiştir. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun tüm zamanların en çok oynanan oyunları arasında olması son derece etkileyicidir.

Tavlada esinlenilen zaman kavramı şu şekilde açıklanmaktadır. Senenin birliği olarak tavla bir tanedir. 4 köşesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6 ’ş ar hane 12 ayı, pulların toplamı ayın 30 gününü, siyah taşlar geceyi beyaz taşlar gündüzü, karşılıklı 12 ’şer hane günün 24 saatini simgeler.

ESKİ ÇAĞLARDA TAVLA ÖRNEKLERİ

Pers İmparatorluğu'na ait Shahr-e Sokhteh (Yanmış Şehir) adlı yerde yapılan kazılarda M.Ö. 3000 yıllarına ait tavlaya benzer, 2 zar ve 60 taş ile oynanan bir oyun bulunmuştur. Ur'da yapılan kazılarda ise üzerinde yılan resmedilmiş ve bu oyuna ait tahta bulunmuştur. Bu bulgu, ilk buluntulardan 200 yıl daha eskidir.

M.Ö. 7. ve 8. yüzyıla ait 
Hintlilere ait kalıntılarda zar ve taşlarla, kumar oynamak için oynanan benzer bir oyuna rastlanmıştır.

Mısır'da da tavlaya benzer bazı oyunların oynandığına dair tabletler üzerine resmedilmiş kalıtlar bulunmaktadır. 


AVRUPA'YA YAYILIŞI
Tavla oyununa, Galliler "küçük savaş", İspanyollar ise "gerçeklerin masası" derdi.

Romalılar ise şarap eşliğinde 12 yollu oyun adı verdikleri tavlanın bir başka versiyonunu oynadılar. 


Oyun, 480 ile 1000 yılları arasında büyük ilgi görüyordu. 

Uzun bir süre Japonya'da illegal olarak oynanan tavla Arapların 902'de Sicilya'yı işgaliyle birlikte İtalya'ya da yayıldı. 

Oyun adını da İtalya'da aldı. İtalyanca "Tavla", tahta anlamına geliyor. Oyun, tahta bir zemin içinde oynandığı için tavla adıyla anılmaya başlandı.

Haçlı Seferleri'yle birlikte İngilizlerin de tanıştığı tavla 15. yüzyıldan itibaren satrancın yerini almaya başladı. 

Kraliçe I. Elizabeth'in tahta çıkışına kadar illegal olan tavladan kraliçenin strateji geliştirmekte yararlandığı söylenir. 


17. yüzyıldan I. Dünya Savaşı'na kadar popülaritesini artıran oyun iki savaş arasında etkisini yitirdiyse de 1970'lerle birlikte yeniden yükselişe geçti. 
 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Yalova'da yaveri Salih Bozok'la tavla oynarken. (21 Temmuz 1935)

TÜRKLERDE TAVLA


Osmanlı Devleti ’nde 1400’lü yıllarda tavla oyunu yaygınlaşmıştır. Osmanlı’nın yükseliş döneminde tavla çok büyük bir önem taşımaya başlamıştır. Günümüzde tavla geleneği Türklerde devam etmektedir. Türkiye ’de çok yaygın bir oyun olan tavlada usta oyuncular bir gelenek biçiminde zar kombinasyonlarının Farsça ’dan Türkçe’ye geçen isimlerini kullanırlar. 
Yek (1), Dü (2), Se (3), Cehar (4), Penç (5), Şeş (6).


Bronz zar kulesi. 4. yüzyıl.
Almanya'da bulunan Antik Roma dönemine ait bronz zar kulesi.
İŞTE TAVLADA ZAR İSİMLERİ

Tavlayı çok iyi bilen ustalar, attıkları her zara bir isim verir. İşte tavla oynayanların mutlaka bilmesi gereken zarlar ve isimleri…

1-1: Hep Yek Dü Yek
2-2: Dü Bara (günümüz türkçesiyle:dubara)
2-1: Dü yek
3-3: Dü Se
3-2: Seba-i Dü
3-1: Se Yek
4-4: Dört Cihar ("Caar" gibi de okunur)
4-3: Cihar-ü Se
4-2: Cihar-i Dü
4-1: Cihar-ı Yek
5-5: Dü Beş
5-4: Beş Dört (penc-i caar)
5-3: Penc-ü Se
5-2: Penc i Dü
5-1: Penc-ü Yek
6-6: Dü Şeş
6-5: Şeş Beş
6-4: Şeş Cehar
6-3: Şeş-ü Se
6-2: Şeş-i Dü
6-1: Şeş-ü Yek

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Nutuk Dergisi'ne aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü Dergi ismi kullanılmadan kesinlikle yayınlanamaz.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar

 

 

 

Yorumlar

  1. Online tavla oynayabileceğiniz kaliteli bir site önereyim: ChatCity.CC

    YanıtlaSil

Yorum Gönder